
Fragman: Önce filmin özeti ve detaylar kısmını sonuna kadar okuyunuz sonra en alttaki fragmanı HD izleyiniz.
Yapım: 2012 - ABD
Tür: Aksiyon , Dram , Macera
Süre: 127 dakika
Yönetmen: Ang Lee
Oyuncular: Gérard Depardieu, Suraj Sharma, Tabu, Irrfan Khan , Andrea Di Stefano
Senaryo: David Magee, Yann Martel, Yapımcı:Gil Netter, David Womark, William M. Connor, Tabrez Noorani,
Filmin Özeti ve Detaylar
Öncelikle belirtmeliyim ki bu yorum bana ait değildir. Yorumun sahibi gizliteras.com sitesinin yazarına aittir.
Filmde ve yorumda tanrı geçiyor inancıma göre Kuran-ı Kerim'de Allah cc. tanrı ismi yoktur.(Siz nasıl kendinize istenmediğiniz bir isimle hitap edilmesini istemiyorsanız Allah cc. istemediği isimle hitap etmeniz doğru değildir.) Yorumun aslındaki tanrı kelimesini Allah cc. değiştirdim.
FİLM HAKKINDA TEK KELİME SÖYLÜYORUM ''MUHTEŞEM''.
FİLM HAKKINDA TEK KELİME SÖYLÜYORUM ''MUHTEŞEM''.
Life of Pi, (Pi’nin Yaşamı) büyülü denecek kadar güzel sahneleri, epik anlatımı ile uzun zamandır izlediğim en etkileyici filmdi. Hala vizyondayken 3d olarak görmezseniz çok şey kaçırırsınız. Yann Martel’in kitabından uyarlanan eser, Pi adlı Hintli bir gencin bir gemi kazası sonrası Bengal Kaplanı Richard Parker ile aynı filikada verdiği hayat mücadelesini anlatıyor gibi gözükse de film boyunca Allah ve inanç kavramlarını sorguladığınız destansı bir macera içine adım atıyorsunuz.
Yönetmen Ang Lee, tek başına metaforik konusu ile zihinlere kazınabilecek bir filmi muhteşem görselliklerle öyle güzel harmanlamış ki, izlerken masalsı karelerin renkleri arasında kaybolduğunuzu hissediyorsunuz. İlk karelerde Hindistan’ın lirik renkleri, binlerce Allah için yapılan törenlerdeki ışıltı, mumlar, kıyafetler, semboller sizi büyülüyor.

Kanadalı bir yazar, Hintli bir yetişkin olan Pi’nin hikayesini kaleme almak için kendisini ziyaret ediyor ve Pi yalın bir şekilde yaşam hikayesini anlatmaya başlıyor. Çocukluğundan itibaren serbest bir ortamda yetişen, Hindu, Hristiyan, Müslüman, Yahudi adetlerini benimseyen ve sorgulayarak inanca ulaşması için özgür bırakılan bir çocuk Pi figürü var. Burada asıl gerçeğe eren kişinin Pi’nin babası olduğunu görüyoruz. Oğluna hiçbir inancı zorla empoze etmiyor, doğru yolu kendin seçmelisin diyor ve onu özgür bırakıyor. Pi’nin babası Hindu olmasına rağmen kendisi de aslında körü körüne inanmıyor. Çocuk yaşta dini törenlerin büyüsünde mumların ışığında büyülenen Pi ve kardeşine “din karanlıktır” diyor. Oğulları sorgulamadan körü körüne bağlanmanın karanlığına çekilmesin, aydınlığı dünyalarına kendileri çeksin istiyor.

Pi’nin Yaşamı giriş sahnesinde size “Allah’a inandıracak” bir hikaye vaadi veriyor. Aynı sandalda vahşi, açlıktan gözü dönmüş bir kaplanla tecrübesiz bir gencin hayatta kalış serüveni sonunda inancınızın kuvvetleneceğini düşünüyorsunuz. Oysa sonunda hayatta kalmak için renkli, masalsı, kaplanlı bir hikayeye tutunan Pi, acı bir tebessümle ikinci bir hikaye anlatıyor. İlk hikayenin başında sandalda kendisi ile kurtulan zebranın (Japon genç), sırtlanın (aşçı) ve maymunun (annesi) olduğu, tüm yolculuk boyunca sandalda yalnız olduğu saf acı dolu bir hikaye.


Kaplanlı ve kaplansız her iki hikayede de gemi batmış, ailesi ölmüş ve aylarca yalnız kalmış olması, çektiği acılar değişmiyor. Sonuç aynı olmasına rağmen siz hangisini seçerdiniz sorusuna yanıt olarak Kanada’lı yazar “Kaplanlı hikaye” deyince yetişkin Pi “Allah da böyle isterdi” diyor. İnsan yiyen etobur bir ada, alev alev yanar gibi görünen gün doğumları, fosforlu sular, dev balinalar, ehlileşmeyen ama eğitilebilen kaplan aslında “din” kavramını sembolize ediyor. Nasıl ki Yunus denizin ortasında bir balinanın karnında yolculuk ettiyse, Pi de aynı şekilde bir kaplanla aynı sandalda seyahat ediyor. Sizi Allah'a inandıran bir araç olarak. İnsanın canını acıtan gerçekleri daha dinlenebilir ve daha yüce bir varlığın gerçekliğine inandırabilir kılarak.



Oysa yetişkin Pi’nin anlattığı ikinci hikayede önce Japon genci yiyen sonra annesini öldüren aşçıya engel olamayan genç Pi’nin suçluluk duygusu, pişmanlığı, hayatta kalmak için bir şeylere tutunma çabası, umutsuzluğun çaresizliği insanı isyana götüren bir hikaye. Denizin ortasında fırtınada bir gün ellerini gökyüzüne kaldırıp “Daha ne istiyorsun? Her şeyimi aldın” diye Allah'a isyan eden Pi, Allah'ın varlığına baş kaldırmaktadır. Babasının sahip olmasını istediği aydınlık da aslında buradadır. Pi zamanında her dininin uygulamalarını denemiş ama kendi içinde hiçbirini tam olarak benimseyememiştir. Oysa okyanusun ortasında en çaresiz anında cevap alamamak umut duyulacak bir Allah'ın gökyüzünde değil kendi içinde olduğu gerçeğine inandırır ya da aslında Allah olmadığına. Bunu film kesin bir dille anlatmıyor ama Pi’nin yolcuğun sonunda ışığa erdiğini görüyorsunuz.

Pi ışığa ermeden önce Allah'a isyan eder ve sonrasında “Teslim oluyorum” der. Birçok felsefede insanın ne kadar zor, boğucu olursa olsun içinde bulunduğu koşullardan özgürleşmesi için önce “teslim olması” gerekmektedir. Pi hayat mücadelesi verdiği aylar boyunca aslında koşullarla, içsel olarak içinde bulunduğu durum ile savaşır. Oysa fırtınada teslim olarak koşullara boyun eğer. İçsel aydınlık için teslim olmak ilk şarttır.

Daha sonra gündüz tatlı suya sahip birçok lütuf verip, geceleri hepsini alan suları asidik, etobur bir adaya düşer. Burada artık teslim olan Pi dünyanın aldatıcı betimlemesini simgeleyen adada sonsuza kadar kalabilir. Ama o zaman asla gerçeğe ve aydınlığa ulaşamayacaktır. O ise aldatıcı güzelliklere kanıp gününü kurtarmak yerine hayatı pahasına gerçeğin peşinden gitmeye karar verir.
Hikaye boyunca sandalda kendisi ile yolculuk eden kaplan aslında egosudur. Sufilere göre “nefis”. Filmin kilit noktalarından birisi de Pi’nin kaplan için “onu evcilleştiremezsiniz ama eğitebilirsiniz” dediği sahne. Burada aslında alegorik bir şekilde kaplandan değil nefsinden bahsediyor.


Günden güne kaplan da nefsi de (nefsi, egosu, hayat hırsı ne derseniz deyin) zayıflıyor. Öyle ki kurtulduğunda aslında kurtulmak eskisi kadar umrunda olmuyor Pi’nin. Daha çok aralarında bir bağ olduğuna inandığı kaplanın arkasına bakmadan ormana gidişi, onca zamandır tanrısal bağ gibi içinde tutunduğu tek taraflı dostluğun kendisini terk edişi onu yıkıyor. İnsan kendisini yok edebilecek bir şey olan egosuna aslında hayatta kalmak için ihtiyaç duyar ama egosunun insana ihtiyacı yoktur. Hayatta kalmak için aylardır tutunduğu tek şey, duyamadığı Allah'ın sesi yerine koyduğu kaplan onu terk edince Pi belki de gerçekten ilk kez “yalnız kalmış” hissediyor ya da egosundan, dünyevi hırslardan özgürleşiyor, aydınlığa ulaşıyor.
No Comment to " Pi'nin Yaşamı - Life of Pi "
Yorumlarınızda argo kelimeler yer almamalıdır aksi takdirde silinir.